***Bu makale BBC Türkçe’de ilk olarak 23 Nisan 2015’te yayımlanmıştı.
“Sevgili Anneciğim;Bana göre, yarımadada pek çok şey yaşanmasına rağmen, bugüne kadar üç çok önemli olay oldu…”
Çanakkale savaşlarında işgalci güçlerin saflarında savaşan Lance isimli bir asker annesine Gelibolu’dan yazdığı mektubuna bu sözlerle başlıyor.
Osmanlı tarihinin Birinci Dünya Savaşı’ndaki en büyük zaferi olarak görülen savaş deniz ve kara çarpışmaları olmak üzere iki aşamadan oluşuyordu.
9 ay süren kara harekatında binlerce Osmanlı, İngiliz, Fransız, Hint ile Avustralya ve Yeni Zelanda askeri (Anzaklar) hayatını kaybetti.
Lance kanlı çarpışmaları, özellikle de çıkarmayı anlatırken şöyle devam ediyor:
“Birincisi, tarihin uzun yıllar unutamayacağı çıkarma harekatı. İnsanın bunun değerini, muhteşemliğini ve mucizeviliğini anlayabilmek için çıkarmanın gerçekleştirildiği noktayı mutlaka görmesi gerekir. Elbette bu harekat çok iyi düşünülmüştü.
“İkincisi ise, geçtiğimiz 11 Mayıs’ta binlerce Türk’ün bizim hatlarımıza yaptığı karşı taarruzdu. Karşılaştırdığımızda bizim kayıplarımız çok azdı, tüm hat boyunca yaklaşık 500 kişi. Çıkarma harekatından bu yana üzerimize böylesine çok sayıda geldikleri ilk ve tek andı.
“Üçüncüsü ise 6. Takviye kuvvetimizin planladığı ve çok ağır kayıplar verdiği Tekçam taarruzuydu. Belki de bu harekata katılmadığım için çok şanslıyım. Tekçam’da hemen hemen en şiddetli muharebe yaşandı.
“Tanıdığım o kadar çok dostumu kaybettim ki…
“12 Kasım 1915, Gelibolu, Lance”
Birinci Dünya Savaşı’nın başındaki bu harekat, savaşın genel gidişi açısından kritik bir aşama olarak görülüyor ve Birinci Dünya Savaşı’nın akışını değiştirdiği kabul ediliyor.
Tarih kitaplarında, Birinci Dünya Savaşı’nın en kanlı muharebelerinden biri olarak kabul edilen Çanakkale savaşlarında Müttefik kuvvetleri başarılı olsaydı, Rusya’daki insan kaynağının silah ve malzemeyle donatılacağı, Rusya’da ihtilal ortamı oluşmayacağı, Almanya’nın müttefiki Osmanlı erken saf dışı kalacağı için de savaşın daha çabuk biteceği görüşü yaygın şekilde dile getiriliyor.
SÜVEYŞ’TEN SONRA
İngiltere’nin başını çektiği Müttefikler, Rusya’nın isteği üzerine Çanakkale’de cephe açılmasına karar vermişti. Kimi kaynaklara göre bu fikir çok daha önce düşünülmüştü. Ancak savaş başladığı sırada Osmanlı tarafsızlığını ilan ettiği için böyle bir harekat, Osmanlı’nın savaşa girişini sağlayacağı için ertelenmişti.
Plana göre, Çanakkale önce donanma ile geçilecek, donanma Marmara’ya ulaşınca arkadan kuvvet yetiştirilecek ve İstanbul işgal edilecekti.
19 ŞUBAT’TAN 18 MART’A
Deniz savaşı planı gereği, Müttefik Donanması’na bağlı gemiler, 19 Şubat’ta Ertuğrul, Seddülbahir, Kumkale, Orhaniye bölgelerini saatlerce ateş altına aldı. Ancak Osmanlı kuvvetlerinin bölgedeki bataryalarının tamamı susturulamayınca istenilen sonuç elde edilemedi. Ertesi gün yeniden saldırı planlanıyordu, hava koşulları buna izin vermedi.
25 Şubat’ta ikinci bombardıman yapıldı.
7 saat süren saldırı sonrası o bölgedeki Methal Grubu olarak adlandırılan Türk bataryaları tamamen susturuldu.
Müttefiklerin büyük taarruzu ise 18 Mart sabahı gemilerinin boğaza girerek bombalarını karaya atmasıyla başladı. Boğazın o bölümündeki Türk bataryaları da karşılık verdi.
Türk bataryalarının karşı atışlarında ilk isabeti Gaulois aldı ve battı. Ardından Fransız gemisi Suffren büyük yara aldı. Akşama kadar süren savaşta bunları Bauvet, Irresistable ve Ocean izledi.
Saat 19.00’u gösterirken Müttefik donanmasının boğazı terk ettiği görüldü. Böylece Çanakkale Savaşı’nın deniz çarpışmaları Osmanlı’nın zaferiyle sonuçlandı.
KARA HAREKATI BAŞLIYOR
18 Mart’ta geri çekilen Müttefik kuvvetleri bu kez karaya asker çıkararak bölgeyi zapt etmeye karar verdi.
Esas çıkarma bölgesi olarak Seddülbahir seçildi. İngiliz ve Fransız tümenleri buraya çıkarılırken ikinci çıkarma bölgesi Arı Burnu da Anzak kolordusuna ayrıldı.
Osmanlı ordusunun savunma planı ise kıyıda gözetleme için yeterli asker bırakmak, ihtiyattaki kuvvetlerin taarruzlarıyla da karaya çıkan Müttefik kuvvetlerini denize sürmekti.
Çıkarma, 25 Nisan şafağında başladı. Bundan sonraki gün ve aylarda oldukça kanlı çarpışmaların yaşandığı cephede mücadele kısa sürede siper savaşlarına döndü. Kimi noktalarda siperlerde her iki kuvvetin askerleri zorlanmadan birbirleriyle sohbet edecek kadar yakındı.
‘ARAMIZDAKİ MESAFE 18 METRE’
Genelkurmay Yayınları arasından çıkan “Çanakkale Muharebelerinin Esirleri/İfadeler ve Mektuplar” isimli eserde “B. Jamie” isimli asker, 13 Ekim 1915’te Anzak koyunda “Sevgili Eric” diye başladığı mektubunda savaşı şöyle anlatıyordu:
“Senin sık sık savaşta olmanın daha doğrusu muharebede bulunmanın nasıl bir şey olduğunu merak ettiğini düşünüyorum. Gerçeği söylemek gerekirse Avustralya’da evde olmaya hiç benzemiyor. Pat pat pat diye her yerde makineliler çalışıyor, büyük top mermileri havayı acı, ince ve korkunç bir çığlık atarak yarıyor, büyük bir gürültü ile yere iniyor, toprağı parçalayıp kocaman çukurlar açıyor.
“Siperdeki Türklerle aramızdaki mesafe bazı yerlerde 18 metre kadar. Onlar da bizimle aynı şeyleri yapıyorlar. Bütün gün biz onlara onlar da bize bakıyor. Bazı özel günlerde onlar bizim vadideki siperlerimize her çapta top mermileri atarak hatları bozmayı ve mümkün olduğunca çok zarar vermeyi amaçlıyorlar. ‘Jack Johnson’ adını verdiğimiz büyük toplar 8-10 inç gibi çeşitli çaplarda. Mermilerinin havada gidişlerini duyabiliyor, bir sığınağa veya bir tünele girip patladıktan ve şarapnel parçaları yarımada üzerinde uçuşup dağıldıktan ve düşmesinden sonra tekrar açığa çıkıyor ve kaldığımız yerden devam ediyoruz.
“Bir de ’15’lik’ adını verdiğimiz küçük kardeşleri var, bunların çapı ise 75 milimetre. Bunlar hemen hemen tüfek mermileri gibi peş peşe geliyorlar, bunlar yağmaya başlar başlamaz yoldan bir an önce çekilmelisin.”
TÜRK TARAFINDAN MEKTUP
Savaşın en başında her iki tarafın askerleri de kendilerinin kazanacağı yönündeki inançlarını koruyor ve mektuplarında bu hislerini ayrıntılı anlatıyorlardı.
Bugüne ulaşan Türk askerlerin mektuplarında bu hisler savaşın ilerleyen aşamalarında da yoğunluğunu koruyordu.
Milli Savunma Bakanlığı tarafından yayınlanan ve baskısı tükenen “Cepheden Mektuplar” isimli kitapta, 24 Temmuz 1915’te bir bölük komutanın 4 askeriyle ilgili yazdığı mektupta bu net olarak görülüyor:
“Sabah güneşin doğmasıyla birlikte yüzlerce topun soğuk namlusundan müthiş seslerle çıkan mermilere asabiyetle yumruklarını sıkan askerin, düşman üzerine atılmak ve onları toprağa sermek için dört gözle bekletilen ileri hareketin emrini aldı. Gaziler’i takviyeye gidiyorduk.
“İlderesi, düşmanın yüzlerce mermisinin düştüğü yer olup buradan geçmek biraz tehlikeli ise de düşmandan intikam için bütün bedenleri titreyen askerim, din kardeşlerine yetişmeye mani olan her şeye bir alaka bakışla fırlayarak ileri atıldılar.
“Yol üzerinde her nasılsa düşman mermisinden ateş alan bir sandık cephane, yolu bütün bütün kapamış, dini, vatanı, milleti için yoldan geçmeye çırpınan bu Türk kalpleri, civardan tedarik ettiği kum torbalarını omuzlayarak yanan sandık üzerine hemen dördü birden atıldı. İki saniye sonra sandık, torbalar altında kalmış ve yolumuza mani olacak müşkülat ortadan kaldırılmıştı.
“Bu dört askerin cesareti ve fedakarlığı sayesinde İlderesi yolu açıldı. Tam zamanında Gaziler’de bulunan silah arkadaşlarına yetişmek mümkün oldu ise de Ethem Onbaşı ismindeki nefer bu vazifeyi yerine getirirken sol kalçasından şarapnel misketiyle yaralanarak şu sözleri söyledi.
“‘Bir senedir kullandığım silahımla hunhar düşmana bir kurşun atmadan hastaneye gidiyorum. Bari benim intikamımı siz alın’ diye ellerime kapandı ve sulu gözlerinden yaşlar akıtarak ayrıldı.”
Türk asker mektuplarının çoğunluğu, babası da Çanakkale’de çarpışan Necati İnceoğlu’nun 2001 yılında Remzi Kitabevi’nden çıkan “Siper Mektupları” isimli kitabında aktardığına göre, genel olarak içe dönük, dış dünyayla ilişkileri sınırlı, anne babaya saygıyla başlayıp, ülke için özveride bulunmanın mutluluğunu belirten, dost ve akrabalara selamla biten mektuplardı.
‘BİR HAFTADIR ÖLÜLERİ GÖMÜYORLAR’
Müttefik kuvvetleri, aylar geçmesine rağmen Çanakkale’de çıkarma yapılan bölgelerden çok fazla ilerleyemeyince çekilme gündeme geldi.
7 Aralık 1915’te Suvla ve Anzak bölgelerinin tahliyesi kararlaştırıldı.
Savaşın uzaması ve binlerce cana mal olması, askerler arasında da yılgınlığa sebep oluyordu. 4. Müfreze 6. Bölük’ten mektubun sonuna adını yazmayan bir asker, 15 Kasım 1915 tarihli mektubunda şöyle diyor:
“Sevgili Babacığım
“Bir süreden beri Limni’deki hastanedeydim. Ateş hattına yeni döndüm. Dizanteri yüzünden çok zor günler geçirdim. Şimdi daha iyiyim. Savaşın bitmesini istiyorum. Artık canıma yetti. 1. Tugayın Tekçam mevkiine yaptığı taarruzu okumuşsundur. Ben de o taarruzda yer aldım. Daha fazlasını görmek istemiyorum. Türk siperlerine ulaştığımızda her şeyin ve hepsinin deniz topçu atışıyla paramparça edildiğini, Türklerin orada burada üçerli dörderli üst üste yığıldığını gördüm. Burada bir Connaught Taburu var. Bir haftadır ölüleri gömüyorlar.”
Çekilme 12 Aralık’ta başladı. Bir haftada Anafartalar ve Arı Burnu tamamen boşaltıldı, bir ay sonra da İngiliz donanmasının Seddülbahir’den ayrılmasıyla Türkler savaşın galibi oldu.
TÜRKLERİN KAYIPLARI
Birçok kaynakta Çanakkale’de özellikle Türk kayıplarına ilişkin çelişkili sayılar veriliyor.
Osmanlı Genelkurmayı’nın genel kabul gören verilerine göre ise Türklerin kayıpları 55 bin ölü, 100 bin yaralı, 10 bin kayıp, 21 bin hastalıktan ölüm, 64 bin hasta olmak üzere 250 bin kişi olarak gösteriliyor.
İngiliz ve Fransızlar, savaşın başından sonuna kadar Çanakkale’ye 489 bin asker gönderdi.
İngiliz güçler için savaşın insani bilançosu, 43 bin ölü, 72 bin yaralı, 90 bin hasta olmak üzere 205 bin; Fransızların ise, hayatını kaybeden, hasta ve kendilerinden haber alınamayanlar bir arada hesaplanınca toplam 47 bin kişi oldu.
Genel toplamda Müttefiklerin kayıp sayısı 252 bin kişiyi buldu.